deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024 youtube mp3 dönüştürücü deneme bonusu veren siteler 2024

03 Temmuz 2024 - Çarşamba

- GİRGİNA ANNE'YE -

İsmet Arasan'ın Girgina adlı yazısını okurken fark ettim. Türk Edebiyatında anne tipi ne kadar silik...

Yazar - Hulusi Üstün
Okuma Süresi: 8 dk.
177 okunma
Hulusi Üstün

Hulusi Üstün

hulusiustun@hotmail.com -
Google News

Türk Edebiyatı'nda anne konulu eserleri tarayıverdim zihnimden. 

Tomris Uyar'ın 'Otuzların Kadını' iz bırakmış nedense. 

Orhan Pamuk'un annesi Şeküre, Çetin Altan'ın annesi 'Hayat Hanım' Mina Urgan'ın annesi Şefika... bunlar eserlerde izi olan ama kendileri pek görünmeyen tipler olarak aklımda kalmış. 

Fakat bunların hiç birisi Gorki'nin annesi Varvara kadar, Marquez'in Ursula'sı kadar gerçekçi ve temel karakterler değil. 

. . .

Genel olarak Türk romanında Türk öyküsünde anne bir siluet halinde kapı önünde duruverir. 

Çoğunlukla geleneğin temsilcisi, çilekeş, bellibelirsiz bir tip olarak. 

Türk şairi için anne kendisine mızmızlanılan, şikayet edilen, yakınılan biçare bir tiptir. 

Doğru dürüst bir anne şarkısı bile yoktur musikimizde.

. . .

Resmiye Hanım'ı, hastalığı süresince ziyaretine gidip geldiğim İsmet Arasan'dan dinledim. 

Onun doğduğu coğrafyayı, yaşadığı köy ve kasabayı biliyorum.

Rumelili, Bektaşi, kent soylu, eğitimli, cumhuriyet değerlerine bağlı, dini ve milli bilinç sahibi bir kişilik olarak eşine az rastlanır bir anne tipiydi Resmiye Hanım. 

Yaklaşık yüz yıl ömür sürmüş bu görkemli annenin sağlığında oğlu tarafından kaleme alınan aşağıdaki yazının, Türk Edebiyatında anne konusunda yazılmış en çarpıcı, en canlı, en şiirsel ve en gerçekçi bir kaç metinden biri olduğu kanısındayım. 

Sadece anne temalı bir destanın değil, aynı zamanda gerçek edebiyatın ne ciddi bir fonksiyonu olduğunu ortaya koyan bir şaheserin girizgahı niteliğinde. 

Evlatlarına verdiği emekle dünyamıza kattıklarından dolayı kendisine teşekkür ederek, Resmiye Anne'nin ruhunun haberdar olmasını dileyerek..

Metnin bir kısmını alıntılıyorum. 

 

. . .

 

"GİRGİNA !..

 

“Girgina” Türkçe bir sözcüktür. Ta Asya topraklarından yörüyen;atları, hayvanları akın akın Karadeniz’in kuzeyinden, Anadolu’dan, “suya secde sererek” Rumeli’ne geçenlerin türküsüdür.  Göçerken ev halkını ve yüklerini gıcırdayan süslü koca tekerleklerle taşıyan bark dedikleri evleriyle toprakta deniz dalgaları gibi göçen kitleler, yeni bir tarihin kahramanları oldular.

 

Ve Türkler Oğuz, Kuman, Peçenek, Otman, Bayındır donuyla Kanatlı, Tengriköy, Karalar, Alikoç gibi köyler kurarak Sarı Saltuk, Evrenosoğlu, Yiğitbey  gibi alperenlerle Adriyatik Denizi’nden Tunaboyu, Dobruca,bütün Yunanistan, Makedonya, Romanya ve Macar ellerine yayılıp bu yeni topraklara Balkan adını verip yurt eylediler.

 

Halklar zamanın çarkında yerli kültürlerle birlikte yeni bir yaşama görgüsü geliştirir. Ve Türkçe ağızlarında yanlarında getirdikleri Yıldızçiçeğigiller ailesinin çiçeklerine “Girgina” dediler…Sevdalinka, melodika, darbuka, zelenika, zilli maşa, soba ve ney vb. gibi. Ödünç sözcükler alıp verdiler. Horaya ve çiftetelliye başka bir bahar getirdiler ! Ve ısrarla, hiç zamanların (kadim, fi tarihinin) izlerinden birini daha korudular. Bu renk renk, yıldıza benzer çiçek ailesi başka Türk illerinde, ağızlarında “Yıldız Çiçeği” adını taşımaya devam etti. Ama Balkan halkları ona "girgina" dediler.

 

Türk dili köklere son ek alır. Her kelime bir kökten türeyerek kürlenir, salkımlanarak başka başka anlamlara konar. Örneğin “gir” kökü,” kapı, yıldız, ”demektir. Giriş, girgi, girgin, girgine, girişken, girintili, girinalp vb. sözcükleri böyle türemiştir. Sabır, şanslı, talihli, sokulgan, parlak ve ünlü anlamlarına gelir.

 

Eski Türk soylu halkların gökbilimi ve inançlarındaki “Yedigir” sözcüğü üzerinde durmak gerekir. Bu sözcüğün eşanlamlısını günümüzde “Büyükayı” olarak kullanıyoruz. Günümüzde hala en parlak yediyıldız kapısının Kuzey Yıldızı’nı (kutup yıldızı) bulmak için kullanılır. Ve çok eskiden şamanlar gökteki yıldızları gözlemleyip yeryüzündeki gidişatı yorumlayacak çıraklarını bu küçük yedi yıldızı görebilme yeteneğiyle tartarmış. Bu yıldızların en küçüğünün adı Süha’dır ve onu görebilen seçikli göz sahibi çocuklar Mezopotamya’da gözlemci olarak kenara ayrılırmış. Düşünün, bir doğa insanı kuzey yönünü seçecek bilgiye sahip değilse, hayatı tehlikede olmaz mı? Obasını, evini, yerini nasıl anlayacak?

 

Asya’nın göbeğinde, Güney Sibirya’da yaşayan Tıva (Tuva )  Türkleri insan ömrünü yedi bölüme ayırırlar. İnsanın yapması veya yapmaması gereken şeyler hayatının bu yedi bölüme göre düzenlenmiştir. Yedinci bölümde, ömrünün 81 yaş üzeri olanlar yer alır. Onlara göre Yedigir (Yediyıldız) ömür boyunca insanları gözetlemektedir. Bu yüzden Yedigir’e yalvarır, yakarırlar. Örneğin Hemçik halkının şu türküsündeki gibi:  “Çerivisti nurugları Çetçe-dirbe/mendi-birbe/Çedi-sıldıs Dolaan Burgan/Örü-dür be, Kudu-dur be.:“Yurdumuzun çocukları / Yeterli mi, sağlıklı mı? / Yediyıldız Dolaan Tanrı  / Yukarda mı, aşağıda mı?”

 

***

Annem bizim girginamızdı, onun ışığında yön bulduk. Bizim anne soyumda her kadın çocuk doğurduktan sonra yedi kuşak ölmüş. Hiç birisi annesini görmemiş. En son, sadece annem yedi çocuk doğurmuş. Oğuz kardeşimiz altı aylık iken vefat etmiş. Biz kendimizi altı kardeş bildik, öyle yaşadık. Onlar Tuna boyundan, Estergon’dan, Temeşvar’dan, Vidin’den gelmişler. Istranca köyünün Rumlar ile birlikte yaşayan 30 hanesinden biri olarak ömür tüketmişler. Rum hizmetkarları varmış. Dedelerimden biri Çerkes soylu Diyarbakır Kadısı çıktı. Tevfik Remzi Efendi,büyük dedem 5 dil bilirmiş. Ağbabam ne güzel bıçak kesti yaparmış. Şevket Mocan  ile meyhanelere atla girmeler, Safiye Ayla'yı dinlemeler. Sorma, değme gitsin....

 

Atalarımdan birisinden Eflak ve Boğdan’da sonsuz uzanan çayırlar kalmış anneme. Dedelerimden birisi Vidinli Berber Salih imiş.

 

Trakya’nın kadim Istranca Dağları’nın adını taşıyan köyde,Tırıs Mustafa lakabı tanınan  anılan orman muhafaza memuru Yörük babamla, Çapa Öğretmen Okulu Ortaokul Bölümü’nden terk annemin mutlu,sevgi dolu, değerler ve görgüyle ördüğü o güzelim aile ortamında gülüşler, bereket ve çatal bıçak seslerindeki ruhsal doygunlukla yaşadık.On üç eve konduk memur babamın atanmalarıyla,denklerimiz hep hazırdı. Dile kolay ! Istranca kaim ,biz yollarda daim…Okuma peşinde. Okul arkadaşlarımız bile olamadı, sürekli öğretmenlerimiz de. Ama ailemiz,  annemiz, babamız gülistandı, bağbandı…Istranca zelenikalarla taktı, altından akardık, koca koca mor gülleriyle açandı. 

 

Panayırlarda, düğünlerde çocukluk arkadaşlarımızın ve komşu köylülerin halleriyle, dilleriyle şenlenmekti. Pomakça, Arnavutça, Patriyotça, Boşnakça, Fatih zamanından ceylan derili Kürt köylülerle Kürtçe bile az buçuk bilir ve anlardık…Balkandık,Balkanlıydık.

 

Girgina !..Annem,bu yıldız çiçekleri senin olsun.Köydeki atalarımın mezarlığını ziyaret ettim geçenlerde.Ruhların arasında dolandım. Tikveşli, Peştereli, Filibeli,Nevrekoplu,Selanikli, Gevgelili, Üsküplü,Mostarlı,Manastırlı,Prizrenli, Vidinli, Doyranlılara saygı duruşuna geçtim.

 

Orada Balkan savaşlarında, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda kalan, künyesi bile gelmeyen kitlelerin içine attığı sessiz çığlık da serçe olarak kondu karşıma. Esen deli Balkan yelinde ağıt çiçeği ışığının parlaklığına da girgina dedim.

 

***

Ellerinden, ellerinden öperim ilk öğretmenim…Sayende farkındayız dünyanın, kendi ayaklarımız üzerinde duruyoruz."

 

Girgina,Papirüs Yayınları,Ismet Arasan

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları