Nereye bakıyor bu adamlar !
Hulusi Üstün
hulusiustun@hotmail.com -Çoğunuzun hiç bakmadığı bir ufka bakıyorlar.
Ne düştükçe derinleşen politika çukuru, ne Lidyalılardan beri insan soyunun baş gündemi olan para...
Ne dünya siyaseti, ne de popüler maskaralıklar.
. . .
Onlar, insanın belki de bu cirmi küçük, derinliği büyük alemde var olmasının en temel hikmeti olan estetiğe, inceliğe bakıyorlar.
İnsan soyunun içine doğduğu bilinmezlik alemini anlamlandırmak adına ortaya konmuş üretimin bütününe, yani kültüre, sanata bakıyorlar.
Tarih konuşuyorlar, geçmiş zamanların ince zarif çelebilerine, yazarlarına, şairlerine ait hatıraları birbirlerine aktarıp gülüyorlar.
. . .
Onlar kıymeti adamlar.
. . .
Bu hafta sonu benim kasabamda geçmişten kalan bir kaç izi gezdirdim onlara.
Doktor Sarandi'nin Bigados'unu, Selim Sırrı Paşa'nın çeşmesini, kır kahvesini ve Silivri kalesini...
Ne çok geçmiş, ne çok hatıra...
. . .
Yıllardır azm edip muradım ölçüsünde gerçekleştiremediğim bir hedeftir bugünü yaşamak.
Kökleri zemine tutunan, toprağın üzerinden çok altında yayılan bir ulu ağaç gibi değil de suyun üzerinde akıntı yönüne kımıldanan bir tahta parçası gibi.
Dünsüz, geçmişsiz evvelsiz yaşamak.
. . .
İnsanın içinde yaşadığı, gezip dolaştığı çevreyi geçmişiyle birlikte algılaması, bugünü hep geçmişle birlikte algılaması keyifli, derinlikli bir bakış kazandırıyor insana.
Ama kimi zaman geçmişini hiç bilmediği diyarlarda, sadece bugünü yaşamayı da özlüyor.
. . .
Evet Doktor Sarandi bu kasabada doğdu, bu kıyıda kumlarla oynadı ve Fransa'da Büyük Reşid Paşa ile birlikte tanzimatı kurguladı.
Belki Victor Hugo ile görüştü orada. Belki Durkheim'le, belki Renan'la.
Evet, Stamulis burada topladı büyük koleksiyonunu.
Burada yaşayıp kocadı ve ahir ömründe terk etti bu toprakları.
O da sever miydi acep benim gibi kum midyesini.
. . .
Bugün vakfiyesini işleten kadının damarında Piri Paşa'nın kanı var.
Daha ötesi Halife Ebu Bekir'in.
Cami haziresindeki onca beyzadenin, mollanın, bedbaht ile bahtiyarın hangisinin torunudur acep bize çay veren delikanlı.
. . .
Oğuz Aral bu yokuştan inerdi her sabah okula gitmek için,
Doğduğu ev bizim Aslan Baba'nın evi.
Divanyolu'nda yürüyen kadını görünce tramvaydan atlayıp koşan genç hafızı ben gördüm, konuştum onunla.
Aşkını da sırrını da kimselere anlatmayacağıma söz verdim kızına.
Büyük dedem Eğin'de tecennün etti yüz yirmi yıl önce.
Onun babası Namık Kemal ile aynı gümrükte katip...
Karabaş'ta bir yetim kızla oğlunu evlendirdi, dedem dünyaya geldi.
Ressam Malik Aksel ile bir cinsten idi.
. . .
Seferberlik yıllarında Çankırı usera kampı komutanı bizim Dugu'nun dedesi Ahmet Sami Bey...
Kim bilir Silivrili Rupen'i görmüş, tanımış, ölümüne hayıflanmış mıydı?
Torununun şimdilerde Rupen'in mülkü üzerinde bir dairede yaşayacağını tahmin eder miydi?
. . .
Onları uğurladıktan sonra Semizkumlar sahilinde sakin sessiz bir plajda bu yazın son deniz sefasını yaptık oğlumla.
Bu yıl da yaz bitti.
Gün batarken yazlıkçıların el etek çektiği bir sitenin sahilinde denizdeydim.
Güneşin denizde bıraktığı son ışıltıya doğru kulaç attım.
Sadece o zamanın içindeyim. Yaşadığım an, içinde çırpındığım su gibi çevrelemiş durumda beni.
Dün yok, evvelki gün yok, geçmiş yok...
Bir ağaç gibi köklerimle tutunmuyorum zemine.
Suyun içinde, boşluğa asılı kalmış gibi tek ve tenhayım.
. . .
Gelip geçer miyim ben de bir gün bu kıyılardan,
Birileri düşer mi peşine yazdıklarımızın, çizdiklerimizin.
Birileri yaşadığı çağda benim zamanımın izini arar mı acep...
HulusiÜstün