BAŞLIYORUM...
Ufuk Bek
-Spor yapmaktan ve uğraşmaktan inanın çok yorulmuştum… Kendi adıma güzel bir şeyler bekliyordum… camiadan… usanmadan, yorulmadan… Aslında herkes istiyor… Sağlıkla , Sporla Yaşama sarılmak, Biliyor… çalışmak ve en azından çalışmaya başlamak, olduğunu…
Ve, Hikayem başlamıştır..
Her şey bir anda oldu. Bu gün eski kız arkadaşım yani hayat arkadaşımla buluşacaktım. Buraya kadar nasıl geldiğimi bilmiyorum. Sahilde 1-2 dk bekledim geldi. Fazla bekletmedi, bekletseydi görürdü zaten. Geldi biraz konuştuk. Romantik çocuk tarzıyla muhabbet ediyordum. Sahilde dolaşırken 2 kişi bize laf atıyordu "lan şu fıstık gibi kıza bak, bi de çıktığı çocuğun tipe bak" dedi Yanındaki elemanda "olum bu kesin zengin p……dir, yoksa çıkmaz bu dingille" dedi.
Ben bu söylediklerini duydum, kaşlarımı çattım dik dik baktım, korkarlar diye. Ama nafile... ikisi de bana baktı "Ne artistlik yapıyon lan" dedi. Ben birine kafa attım, burnunu kırdım, ağzı kanadı. Diğeri korktu kaçtı. 5 dk sonra 20 tane adam toplamış beni dövmeye Kılıçlarla geldiler. Bende kalem kılıçtan keskindir atasözünden esinlenerek elime kalemi aldım daldım heriflere. Kalemi, kalemtraşla sivrileştirdim, birine kalemi soktum...
Diğeri kılıçla kafamı kesti, beynim dağıldı, beynimdeki etler parçalara ayrıldı. Hani kalem kılıçtan üstündü …! BU ZAMANDA DEĞİLMİŞ… ANACIM.
Sonra bunlar beyin etlerimi ızgara yapıp yediler. Ve birden uyandım. Kafamı kontrol ettim, yerinde duruyordu. Rüyaymış bu. Oh be…
Yatağımdan kalktım, yatağım taş gibiydi, oda ter kokuyordu. Bir de etrafıma baktım bakmaz olaydım... bir ordu sanki…
Sonra bunlar bize saldırdılar, bizde onlara, Perslerde mısır patlatmış coca cola'larıyla bizi izliyorlardı. Geleni geçeni öldürüyordum, kalemim üstündür, kılıcım çok keskindir, hatta dünyanın en iyi kalem ve kılıcıdır. Kılıcım babamın babasının, babasından kalma demek isterdim, ama Yunan Kral'ını suikastle öldürdüğüm zaman, onun kılıcını almıştım. Romalılar bize saldırıyor, biz Trakya da yaşayanlar onlara karşılık veriyoruz, ama her alanda beyaa…
Sonra savaşa ara verildi, dinlendik. Romalılar savaş arasında bize saldırdılar, bu yaptıkları Savaş Kurallarının 11. maddesine aykırıydı. Bizim adamların hepsi öldü. Bir tek ben kaldım, Perslerle Romalılar savaşırken ben oradan uzaklaşmaya çalıştım, karşıma Roma Kralı'nın varisi geldi. Bana tam yumruk atacakken bir kafa koydum, sonra kılıcımla doğradım. Beynini kopardım, kıyafetlerini giydim.
Romalı gibi davrandım… adamlar Trakya da yaşayan bir Türk olduğumu anlamadı…. Beyaa. Oradan kaçtım. Kaçarken de varisin beynini aldım. Beyin çok yararlı, zekayı geliştirir ve vücudu zinde tutar. 1 gün süren yolculuğum ardından eşimin yanına ulaştım. Sonra nescafe 3 ü 1 arada… sağ olsun kahve içtik beraberce... Dalmıştım… hem kılıca, hem kaleme, hem rüyaya, sonra uykuya…
Sabah kalktığımızda 4 Romalı etrafımızı sardı. Gene kafa attım birincisi yıkıldı, diğeri bana kafa attı, ben zar zor toparlandım, bu sefer ben ona kafa attım ikincisi yıkıldı, diğer adam kaskını taktı bana kafa attı bayıldım. Kalktığımda hikayenin başında anlattığım yerdeyim, kalemlerle uğraşmaktayım, fikir beyan etmekten , kalemle yazmaktan yorulmaktaydım… yoruldum…
Büyük gün sonunda geldi. Başlıyorum…
Aniden konsantrasyonumu kaybettim, kılıcım düştü, beni yere düşürdü, öleceksin dedi. Boğazımı tam kesecekken onu gördüm! Hayat Arkadaşımı eşimi ! ve vücuduma hırsımla, onu kurtarma inancımla aniden inanılmaz bir enerji geldi! onu yere fırlattım, bütün gücümle saldırdım ve öldürdüm. Yerdeki mızrağı aldım ve Roma Kralına fırlattım ve öldürdüm, Roma'nın varisi ve Kralını öldürdüm soyunu bitirdim.
Kralın askerleri geldi, etrafımı sardı. Bense efsaneye geçmemin mutluluğunu yaşarken gökyüzüne bakıyordum. Ve askerler kalbimden vurdular ve öldüm. Bu ölümümden 10 yıl sonra imparatorluk kavgaları hala devam ediyordu… bizim semtte… ve ilçede ve de Türkiye de… Korkarım, koskoca imparatorluk parçalanmakta kalabilirdi… birileri, bizler, buna dur demeliydik , kılıçtan üstün bir şekilde… Ama nasıl, yine devreye girmeliydim... dedim kendi kendime…!
Ve uyandım, lanet olsun… efsaneye geçemedim… buda rüyaymış.
Sonunda kalktım… acaba gene rüyada’ mıyım diye sorarken duvara kafa attım. Bu rüya değilmiş çünkü kafam çok acıdı ve kanadı.
İş için çöl- kurak olmuş bu yerler ve sadece dolaştım, gerçek hayatı keşfettim. Özgürlüğe giden yolla, kalemin, kılıcın, manevi ve maddi değerlerin… aslında bir hiç olduğunu, zaman geçtikçe çürüyen ve bir hiç olarak ölecek biri olduğumu, yaşamımda geçen her saniye sona eriyor… ben ise hiç bir şey yapmayan et parçasından ibret olduğumu htim. Hayallerimdeki gibi olmak istiyordum… ama bunu yapacak cesaretim olmadığını biliyordum.
işte bu zamanımda bu mahallemde geçen zamanımı boşa harcamaktan vazgeçtim ve yeniden başlamaya karar verdim. Sanki umudu bulmuş parlayan bir gemide seyahat ediyordum…. ama nereye gideceği belli olmayan bir gemi, sadece umutla yolculuk eden bir gemi ve ben.
Aklımdan geçen ilk kararımı verdim. Belki de bu yıllarca yapmadığım bir şeydi. Gitmeye karar verdim. Başlamaya karar verdiğim gibi.
Bu sefer rüya görmediğime emindim, çünkü; hayal ettiğim şeyler gerçekleşmiyordu. Ama bu sefer hayallerimi gerçekleştirecek cesareti kazanmak için çalışmam gerektiğini anladım… Kalemi ve kılıcı bir arada kullanmalıydım… Ama nasıl..?
Biliyordum aslında… !!!