BAROLAR MESELEMİZ
Hulusi Üstün
hulusiustun@hotmail.com -Hukuk insanın birlikte yaşama ihtiyacı dolayısıyla ortaya çıkmış zorunlu bir disiplindir. Öyle ki hukuk çekilecek olsa toplumsal hayat biter, aileden devlete kadar bütün sosyal yapılar hükümsüz olur. O sebeple hayati bir meseledir hukuk. … Hukuk eğitimi önemiyle mütenasip bir ciddiyet taşır. Hukuk, diğer bilim disiplinlerinin vermediği çok temel bir yetenek kazandırır öğrenciye. Bu, ‘hür düşünebilme’ kabiliyetidir. Hukuk, sosyoloji ve felsefe dışında bu kabiliyet hiçbir bilim disiplini tarafından kazandırılamaz. Sosyoloji ve felsefe eğitimi de bizim memlekette verilemediğinden hukuk ‘özgür düşünebilmenin öğretildiği yegane disiplindir. Şimdi takipçilerden itiraz gelir; ‘efendim biyoloji de özgür düşünmeyi öğretir, iktisat da özgür düşünmeyi öğretir…’ Hayır… Hukuk dışında hiçbir alan bu konudaki yeteneği hayata geçirmenizi sağlayamaz. . . . Önce hukuk eğitimi tavuk suyuna çorba haline getirildi. Ben mezun olduğumda yani çeyrek yüzyıl önce memlekette altı hukuk fakültesi vardı. Şimdi yüz elli hukuk fakültesi var. Bu sokak arası üniversitelerde hukuku kim öğretiyor bilmiyorum. Tanıdığım bir hukuk fakültesi dekanı söyledi. Talebeler fakülteye gelmiyor, hocalar okula uğramıyor. Senede iki kere sınava giriyorlar, parayı bastıran mezun oluyor. Bu fakültelerden mezun olanlar maalesef hukukçu olamıyorlar. Hukuki iş takibi elemanı oluyor, iyi de para kazanıyorlar. . . . Hukuk şehirli bir disiplindir. Köy ilişkileri içinde büyümüş insanlar hukukun künhüne vakıf olamazlar. Onlar hukuki işleyişi öğrenirler ama hukuk denen mantıktan mahrumdurlar. Tanrı ne kadar mekandan münezzeh ise onlar da hukuk mantığından öyle münezzehtirler. Dolayısıyla memlekette bilmem kaç yüz bin hukuk fakültesi mezunu vardır ama hukuk yoktur. . . . Hukuk aristokrat işidir. Toplum standartlarının üzerinde görgü, bilgi, entelektüelite ve nezaket gerektirir. Her şeyden önemlisi de hukuk, hukukçuya vakar kazandırır. Vakar hukukçunun görünmeyen tacıdır. İstanbul adliyelerinden birinde tavuk besleyen savcı gördü bu gözler. Bu adamlar hak ve adalet tevzi edemezler. Bu adamlar basit kişiliklerdir. Statüleri ellerinden alınınca onlardan geriye sadece cisimleri kalır. . . . Hukuk disiplini insanı her şeyden önce özgür bir birey kılar. Hukukçular aidiyetleri ile değil, hukuk mantığıyla hareket ederler. Dini, dili, etnik kökeni, soyu sopu, ait olduğu sosyal yapı,mezhebi, siyasi görüşü onun hukukçu kimliğinin gerisinde durur. Bu sebeple onlar aynı zamanda toplumda kanaat önderi sıfatını haizdir. Kolay iş değildir. Hak denilen bir teraziyi elinizde tutacaksınız. Tartarken gözünüzü kapatacaksınız. Terazinin hiçbir kefesine siyasi görüşünüzü, öfkenizi, sevginizi, ait olduğunuz memleketi koymayacaksınız. Tanrının birbirinden üstün yahut eksik niteliklere sahip kulları sadece bu terazide eşitlenecek. Hukuk kürsüsü önünde sultan ile geda aynı çizgide aynı ağırlıkta duracak. . . . Şark toplumlarının kültürel geninde, geçmişinde, zihninde olmayan bir kavramdır hukuk. Onlar dünya hukukunu kişinin rütbesine, statüsüne, sıfatına, parasına göre işletirler. Şarkın tarihi hukuk masallarıyla doludur. Adalet şarkın itikadında mevcut,işinde keenlemyekün ölçüde yoktur. . . . Bu kültürel zemin dolayısıyla bizim memlekette hukuk sağlanamıyor. Çeyrek yüzyılda neler gördüm ben… ‘Felanca mezhepten iki bin adamı hukuk bürokrasisine yerleştirdim’ diyen adalet bakanına anlayabileceği tek komut olan ‘höst!’ lafını kimse diyemedi. Beş sene öncesine kadar yargı kürsüsüne besmele çekerek oturan ter bıyıklı delikanlıların Amerika’daki hasta, eğitimsiz bir meczubun emri üzerine hareket ediyor olmaları da kimsenin umrumda değildi. Ufacık bir işçi alacağı için müracaat edilen işveren ‘Ben filanca kişinin avukatını tanıyorum. Dava açsa da kuruş alamaz’ dedi geçen yıl. Bir avukatı mülküne konmak için kaçırıp işkence eden adamlar hemşehrileri olan savcılar ve hakimler tarafından temennalarla ağırlandılar duruşma salonunda. Hasılı bizde tarih boyunca hukuk hep mülkün kapatması ve yanaşması oldu. . . . Şark tarihi boyunca siyasiler hukukçulardan ve bilginlerden nefret etmiştir. Doğası gereği ikirciklidir hukuk. Muhaliftir. Kullanışlı değildir. . . . Baro bölünecekmiş. Sağcı avukatlar sağcı, solcu avukatlar solcu, İslamcı avukatlar İslamcı, Kürt avukatlar Kürtçü, Karadenizli avukatlar Karadenizli, gayrimüslim avukatlar gayrimüslim barosu kuracak… Bunun anlamı şudur; Bu düzenlemeden sonra ancak belli baroların avukatları savunma yapabilecek. Kürsü önünde aidiyetleri ile duracaklar. Kürsünün gerisinde bıyığından, saçından, başının örtüsünden ya da açıklığından aidiyeti anlaşılan hakimler tarafından yargılama yapılacak. Hukuk tıpkı Ahmet Aga’nın Anadolu’nun bilmem neresindeki köyünde olduğu gibi kişinin aidiyetine göre ayarlanacak. Bunu yapmayınız. Tarihe bunu yapan kişiler olarak geçmeyiniz. Böylesi bir tasarruf her şeyden önce hukuki değildir, Hak da buna rıza göstermez. Etmeyiniz.
Avukat Hulusi Üstün